15 Kasım 2013 Cuma

BEYOĞLU'NUN EN GÜZEL ABİSİ - AHMET ÜMİT

“İnsan hem iyidir hem kötü hem şeytan vardır içimizde hem de melek. Hangisini uyandırırsak hangisini beslersek o ele geçirir ruhumuzu”.
Aslında Ahmet Ümit’in bu yeni çıkan kitabını hemen alıp okumayı düşünmüyordum. Önceki kitabı Sultan’ı Öldürmek ‘i pek beğenmemiştim. O yorumu okumak isteyenler buraya bakabilir. Kitap Kardeşliği Kasım etkinliğinde seçimi Beyoğlu’nun En Güzel Abisi'nden yana yapınca Kinyas ve Kayra’nın arasına alıp şıp diye okuyuverdim. Zira diğerinin yanında pek çerez geldi.
Birbiriyle çatışan kumarhane sahipleri, kadın satıcıları, hayat kadınları, Tarlabaşındaki kentsel dönüşümden rant sağlamaya çalışan mafyavari figürler,tinerciler,Gezi Direnişi çerçevesinde yazarımızın meşhur kahramanları Başkomiser Nevzat ile yardımcıları Ali ve Zeynep yılbaşı gecesi işlenen bir cinayeti roman boyunca çözmeye çalışıyor
Gezi olaylarından bahsetmeyi sosyal bir sorumluluk olarak görmüş sanırım ancak konunun içine çok da yedirememiş. Olur olmaz zamanda ortaya çıkan gençlerin kurguyla bağlantısı zayıf. Bakın bunlarda var ben bunları hissediyorum ve yazıyorum demek için varlar sanki.
Öte taraftan çok satan bir yazarın Tarlabaşı gibi önemli bir semtin rant alanı haline getirilmesine dikkat çekmesi farkındalığı artırmak açısından çok önemli.Gelgelelim bu konuda ne yapılır nasıl karşı durulur; STK ‘larının bizim gibi zayıf olduğu toplumlarda romandaki Nazlı gibi Don Kişot’luğa soyunmuş daha çok insana ihtiyaç var.
Şehirdeki rant herkesi rahatsız eden bir konu. Bu sene Bienal’de kentsel mekanlara odaklanarak Gezi Parkı, Taksim Meydanı, Tarlabaşı Bulvarı, Karaköy ve Sulukule mahallesi gibi kentteki en tartışmalı yerlerde projeler planlanmıştı. Ancak kamusal alan sorununu irdeleyen projelerin otoriteden izin alınarak yapılma zorunluluğu dolayısıyla vazgeçildi. Kentsel dönüşümün sadece mekansal olarak binalar inşa etmek olmadığını algılayamayan otoriler içinde nerede yaşayacağı,nerede çalışacağı,nerede sosyalleşeceği göz ardı edilen insanlarla,tarihsel ve kültürel çeşitlilik taşıyan mahallerinin malum konut projelerine feda edildiği,alışveriş merkezlerinin mahalle pazarlarının yerini aldığı yaşam alanımızda, küresel yatırımı çekmek için yaratıkları mekanizmayı bizlere zorla dayatıyorlar. Bize de Fransa'da sokak pazarlarındaki peynircilerin imrene imrene resimlerini çekmek kalıyor. Hyde Park’ta uzanıp kitap okuyanları kıskanıyoruz. Elbette Tarlabaşı’nın başına gelecek olan da böyle bir şey olacaktır. Cercle D’Orient binası ortada. İstanbul’da pek çok kamu binasının özelleştirilip kar amacıyla yeniden kullanımı söz konusuyken Galata Rum Okulu, gibi Rum cemaatine ait kamusal binaların ise kültür ve sanata vakfedilerek kentin hizmetine sunulması bence kentliliğe bakış açılarının hala bizden farklı olduğunu göstermekte.Neyse kitapta denildiği gibi canlı cansız herşeyin satılık olmadığı bir dünya dileyelim.
Kitabımıza dönersek fazla mesaj kaygılı ve tekrarlı bulduğumu söyleyebilirim. Özellikle yazarımız Başkomiser Nevzat’ın aile travmasını anlatmayı bundan sonraki kitaplarında bırakmalı ve Evgenia ile olan ilişkisinin de boyutunu değiştirmeli artık. Aynı şeyleri son kitaplarında çokça kullanması en azından benim açımdan sıkıcı olmaya başladı. Bu kitabın kurgusunu da Sultan’ı Öldürmek’te olduğu gibi gereksiz uzatılmış buldum.
Bir karakter olarak Ahmet Ümit’in romanda olması ise sempatikti. Sonraki kitaplarında daha başrole yakın bir karakter yaratır umarım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder